Kız, hemen yanında duran televizyon ünitesinin üzerindeki cam bibloyu alıp fırlattı. Biblo paramparça oldu. Oğlanın önce gözleri kocaman açıldı, sonra kısılmış gözleri ve çatık kaşlarıyla yüksek bir oktavdan söze girdi;”Sen manyak mısın! Ne yapıyorsun Allah’ın delisi, ne?”Kız bir yandan elbisesinin kemerini çözerken diğer yandan bağırarak oğlana karşılık veriyordu,”Hala çocuksun çocuk, birazcık sorumluluk almayı bilemedin. Neymiş…
kaygılı kız
Mutfak ile yemek masası arasında mekik dokuyordum. Bir yandan saati göz ucuyla kesiyor, diğer taraftan masaya tabakları yerleştiriyordum. Amerikan mutfağın kolaylığına şükrettiğim bir gündeyim. Ayağımın halının kenarına takılmasıyla az kalsın yere kapaklanıyordum. Tezgahın kenarına tutunarak dengemi toparladım. Sosladığım spagettiyi geniş bir tabağa aldım ve masaya götürdüm. Tabaklar tamam, çatallar yerinde, mumlar yanmaya hazır, çiçek aranjmanı güzel… Her şey tamam. Hah… Sebzeli tavuk fırında. Fırına bakmam lazım. Elime eldivenleri geçirdim ve tavuğa hafif bir şekilde çatal batırdım. Sanırım biraz daha pişebilir. Fırının derecesini düşürüp bir yandan hazırlanmaya karar verdim, vakit yaklaşıyor. Sevgililer gününü ilk defa kendi evimizde, kendi masamızda baş başa kutlayacağız. Aslında bakarsak ikinci sevgililer günümüz zaten, uzun bir sevgililer günü geçmişimiz yok. Aynı evde yaşamaya karar vereli daha 2 ay anca oluyor. O yüzden evimizde ilk. “Evimiz”, kulağa çok hoş geliyor. Bence bu ikimiz için de rahatlatıcı olacak. Son zamanlarda aynı evi paylaşmanın gerici taraflarını deneyimlediğimiz oldu. Yani ben memnunum aslında ama… onun biraz kendini çektiğini hissediyorum. Kısıtlanmış mı hissediyormuş, neymiş. Anasının kuzusu sendromu çıkmaz inşallah. Hayır çıkıp da evleri ayıralım falan demesinden korkuyorum, böyle bir şeyle mücadele etmek en son isteyeceğim şey. Düşüncelerle birlikte yatak odasına varmıştım. Komidinin üstünde gözüme parlayan şu saat… Kesinlikle çok beğenecek, klasik ve tam sevdiği tarzda. Neyse, hadi bakalım kombin turu başlasın.

Kaygılı Bağlanma
Kişi, güvenmekte ve olumsuz düşünceleri kontrol etmekte çok zorlanır. Durmadan terk edileceğine veya ihanete uğrayabileceğine dair inançları olabilir. Genelde olumsuz tarafından bakar. Ani patlamalar, olumsuz düşüncelerine yenik düşerek tavırlar görülebilir. Gerçekçi olmayan terk edilme düşünceleri yüzünden gerçekten kişiyi terk edebileceği bir noktaya getirebilir.
kaçıngan oğlan
Bu şehrin trafiğinden bıktım! Sorsan özgür, imkanları geniş bir dönemdeyiz. Yarım saattir 300 metre ya gittim ya gitmedim. En azından çalan korna seslerinden biraz uzaklaşmak için müziğin sesini artırma fikri iyi gelmişti. Öndeki arabaya öylece bakarken dalıp gittim, geçirdiğim gün zihnimde dolanıyordu.

Bugün patronun bütün sinirini stresini biz de yaşadık sağ olsun. Ciro düşmüş, işimizi doğru düzgün yapacakmışız, neden daha çok müşteriyle kontak kurmak için uğraşmıyormuşuz falan filan… Kardeşim şurada verdiğin 3 kuruş maaş, ofis ortamı desen kasvetli; yan hak, ikramiye, etkinlik falan zaten hak getire… Kapanmışız kümes gibi bir ortama, herkesin yüzü sirke satıyor. Dışarda gün akıp gidiyor, haftanın 6 günü bizi dikiyorsun buraya, sonra neden gülmüyorsunuz, neden mutsuzsunuz. Günün sonunda işler düşünce sen de mutsuz olup yine bizden çıkarıyorsun. Gel sen yaşa bizim bir günümüzü de görelim ne kadar gülüyorsun, ne kadar stresini yönetebiliyorsun. Bazılarımız direkt evden dolu geliyor zaten. Mesela bak bana, bir heves sevgilimle ayrı eve çıkayım dedim. Şimdi ne olduysa kendimi kapanda hissetmeye başladım. Sanki kendime ait bir alanım kalmadı, alanların hepsi “biz…” ile bezenmiş cümlelerle başlıyor. Geçen gün oyun konsolu ile vakit geçirmeme bile laf yedim. Yok yok benim tatile ihtiyacım var; şöyle kafa dinlemeli, yalnız, sessiz ve sakin… Ben düşüncelerden düşüncelere atlarken fark etmeden bayağı bir yol gitmişim. Yolun ilerisinde kaza olmuş. Belli oldu neden her zamankinden daha çok tıkandığı yolun. Arabanın durumu kötü görünüyor, içindeki iyidir umarım. Baksana hayat gerçekten bir kaza kadar kısa, ne zaman başımıza ne geleceğini nereden bileceğiz. Ben şu tatili ertelemeyeyim artık.
Kaçıngan Bağlanma
Kişi, bağımsızlığına ve özgürlük alanlarına çok düşkündür. Yakın ilişkiler kurmaktan ve aşırı ilgiden rahatsız olabilirler. Sağlıklı bir şekilde bağ kurabilmek, sevgi gösterip sevgi alabilmekte zorlanabilirler. Bazen ufak durumları bile bağımsızlıklarına tepki olarak görebilirler. İlişkiyi hep belirli bir mesafede tutmak isteyebilirler.
kaygılı kız ve kaçıngan oğlan
Kapı çaldığında akşam 7 civarıydı. Kız son bir kez önce aynada kendine göz süzdü, saçını düzeltti; sonra hazırladığı masaya, çiçeklere, mumlara ve yemeklere göz attı ve kapıya koştu. Oğlan yorgun bir şekilde elini duvara yaslamış beklerken kapı açıldı. İkisi de şaşkınlıkla baktı: Kız, oğlanın elinde ne bir çiçek ne de bir paket görebildi, yorgun sevgilisine göz gezdirdi; oğlan, düğüne gider gibi hazırlanmış, süslenmiş sevgilisine bakakaldı. Oğlan içeri girdi, çantasını bıraktı ve salondaki loş sarı ışığa doğru ilerleyip önce ortama göz gezdirdi sonra gözü masaya takıldı. Özenle hazırlanmış, romantik bir akşam yemeği masası. Kolektif kodları direkt onu uyardı “özel günleri tara”. Tarihle beraber sevgililer gününü yakaladı ve o an işte ses duyulur oldu, kırılma sesi. Kızın yıkılan hayalleri, kırılan kalbiyle birleşti. Ne kadar aptal olduğundan tut, artık sevilmediğine dair tonlarca düşünceyi yaklaşık 30 saniye içinde zihninden geçirmişti. Sessiz ve gergin ortamı bozan oğlan oldu;

“Hayatım, gerçekten, yemin ederim unuttum. Çok zor, çok yorucu bir gündü…”
Kız eliyle oğlanı susturdu,
“Bana bahane saymaktan vazgeç artık; unuttum, yorgunum, alışmaya çalışıyorum, çok çalışıyorum… Aynı şeyleri dinleyip duruyorum. Ya hadi bugün yorgundun, 1 haftadır hiç mi sevgililer gününün geldiğini fark etmedin.”
Oğlan suçluluk hissiyatı ile devam etti,
“Yemin ederim fark etmedim. Gerçekten yorucu zamanlar geçiriyorum. Hadi, lütfen uzatmayalım.”
Kız öfkeyle çıkıştı, gözlerinden ateş saçıyordu.
“Ya, ben de çalışıyorum ben de! Varsa yoksa senin yorgunluğun, senin yoğunluğun. Ama ben kendimi ayarlayıp değer vermekten vazgeçmiyorum. Bırak bu bahaneleri bir kenara. Aynı evde yaşamaya başladığımızdan beri daha uzaksın sanki, soğuksun. Sevmiyor musun, ne istiyorsun. Çocuk oyuncağı değil bu.”
Oğlan suçluluktan çıkıp kendini savunmaya geçmişti,
“Sana defalarca alışmaya çalıştığımı söyledim. Sadece kendi alanlarımı oluşturmaya çalışıyorum. Bu beraber yaşama işi… Zor geliyor ama elimden geleni yapıyorum. Zaman versen olmaz mı, alışacağım işte. Açmayalım yine bu konuları.”
Kızın gözündeki ateş artık bütün vücudundan okunuyordu. Ellerini yumruk yapmış, öylece duruyordu. Önce bir oğlana baktı daha sonra kafasını yan tarafa doğru usulca çevirdi.

Kız, hemen yanında duran televizyon ünitesinin üzerindeki cam bibloyu alıp fırlattı. Biblo paramparça oldu. Oğlanın önce gözleri kocaman açıldı, sonra kısılmış gözleri ve çatık kaşlarıyla yüksek bir oktavdan söze girdi;
“Sen manyak mısın! Ne yapıyorsun Allah’ın delisi, ne?”
Kız bir yandan belindeki kemeri çıkarmaya çalışırken diğer yandan da bağırarak karşılık veriyordu,
“Hala çocuksun çocuk, birazcık sorumluluk almayı bilemedin. Neymiş alışıyormuş, özgürlüğüymüş, kendi alanıymış. Büyü lan biraz, büyü! Anasının biricik oğlu gibi davranıp durma.”
Oğlan bu sefer kızın üstüne yürüyerek kelimelerini öyle bir seçti ki tamir edilmesi zor bir hasar bırakacaktı.
“Anneme laf edip duruyorsun, azıcık bile onun gibi olsaydın, önce anlamaya çalışırdın, azıcık hanımefendi bir insan olurdun. Şu haline bak, dinlemiyorsun, özürden anlamıyorsun, sadece bir gün için her şeyin içine sıçtın bıraktın. Belki de bazı kararları bir gözden geçirmek lazım.”
Kız içindeki ağlama isteğini bastırmak için büyük bir kahkaha bastı.
“Kaç tabii kaç, daha iyi bildiğin ne var ki zaten. Allah belanı versin…”
Oğlan hızla hareket etti, kapının girişine bıraktığı çantasını aldı ve kapıyı çarpıp çıktı.
Kız olduğu yere çöktü ve en başından beri tuttuğu göz yaşlarını, sonuna kadar bıraktı. Kendi kendine sayıklamaya başladı hıçkırıkla ağlamalarının arasına,
“BENİ TERK EDEMEZSİN, BENİ TERK EDEMEZSİN…”
Oğlan çekip gitti, kız hayalleri ile birlikte yıkıldı kaldı.
Zaten mumlar sönmüş, yemekler de soğumuştu…
Kaygılı ve Kaçıngan İlişkisi
Bir taraf daha çok ilgi, değer ve sevgi beklerken diğer taraf daha çok özel alan, bağımsızlık ve özgürlük bekleyecektir. Kaygılı tarafın ilgisi kaçınganı daha fazla uzaklaştıracakken kaçınganın tavırları kaygılının daha fazla olumsuz düşünceyle ve terk edilme korkusuyla yaşamasına sebebiyet verecektir. Öfkeli patlamalar, evi terk etmeler, kısa süreli ayrılıklar, ruhsal sıkıntılar bu ilişki dinamiğinde gözlemlenebilir. Genellikle iki taraf da açık iletişime, anlayışa ve bireysel desteğe ihtiyaç duyabilir. Çocuklukta ihmal, travmatik deneyimler ve benzeri yaşam olayları ile bağlanma sorunları oluşmuş olabilir. Kaçıngan kendini daha açık ifade edebilip özel alanla birliktelik alanlarını dengeleyebilse, kaygılı ise daha fazla empatik ve anlayışlı yaklaşarak pozitif düşüncelerden destek almaya çalışsa bu hikayenin sonu daha farklı bitebilirdi. Hadi gelin bakalım.
(Kaçıngan kendini daha açık ifade edebilip özel alanla birliktelik alanlarını dengeleyebilse, kaygılı ise daha fazla empatik ve anlayışlı yaklaşarak pozitif düşüncelerden destek almaya çalışsa bu hikayenin sonu daha farklı bitebilirdi. Hadi gelin bakalım.)
Açık İLETİŞİMDE EMPATİK ÇİFT
Kapı çaldığında akşam 7 civarıydı. Kız son bir kez önce aynada kendine göz süzdü, saçını düzeltti; sonra hazırladığı masaya, çiçeklere, mumlara ve yemeklere göz attı ve kapıya koştu. Oğlan yorgun bir şekilde elini duvara yaslamış beklerken kapı açıldı. İkisi de şaşkınlıkla baktı: Kız elinde ne bir çiçek ne de bir paket görebildiği, yorgun sevgilisine göz gezdirdi; oğlan, düğüne gider gibi hazırlanmış, süslenmiş sevgilisine bakakaldı. Oğlan içeri girdi, çantasını bıraktı ve salondaki loş sarı ışığa doğru ilerleyip önce ortama göz gezdirdi sonra gözü masaya takıldı. Özenle hazırlanmış, romantik bir akşam yemeği masası. Kolektif kodları direkt onu uyardı özel günleri tara. Tarihle beraber sevgililer gününü yakaladı ve o an işte ses duyulur oldu, kırılma sesi. Kızın yıkılan hayalleri, kırılan kalbiyle birleşti. Ne kadar aptal olduğundan tut, artık sevilmediğine dair tonlarca düşünceyi yaklaşık 30 saniye içinde zihninden geçirmişti. Sessiz ve gergin ortamı bozan oğlan oldu;
“Hayatım, ne desem de az. Gerçekten özür dilerim. Bunun bahanesi olmaz biliyorum ama gerçekten çok zor bir gün geçirdim. Hatta zor bir hafta. Sen de çok yoruldun biliyorum. İzin ver telafi edeyim.”
Kız yaşadığı hayal kırıklığı ve üzüntüyle birlikte,
“Çok emek vermiştim, hiç böyle hayal etmemiştim. Gerçekten benim için çok kırıcı oldu.”
Oğlan kızın yanına gidip elinden tuttu,
“Farkındayım. Üzüldüm ben de gerçekten. Kötü hissediyorum kendimi. Ama hala vaktimiz var değil mi telafi edebilmek için”
Kız gözünde akan yaşı sildi,
“Evet var ama ne yapacağız ki?”
Oğlan tebessümle,
“Dışarda güzel bir yere yemeğe gidelim, üstümü değiştirmem 10 dk. Hızlıca çıkarız.”
Kız, oğlanın üzüntüsünü ve çabasını görünce iyice duruldu.
“Bak ne diyeceğim, bir sürü hazırlık yaptım. Şimdi dışarı çıkıp da vakit kaybetmeyelim. Gecemize burada devam edelim, başka bir zaman da sen beni şaşırtırsın, ödeşiriz.”
Oğlanın yüzünü kocaman bir gülümseme kapladı,
“Seni çok seviyorum. Hemen üstümü değiştirip geliyorum.”
Kız da gülümsemesine eşlik etti.
“Hadi çabuk değiştirip gel, yemekler daha fazla soğumasın. Neden zor bir gün geçirdiğini de dinlemek istiyorum.”
Oğlan dingin bir sesle,
“Onu başka zaman konuşuruz. Bugün sadece güzel şeylerden bahsedip eğlenceli şeyler yapacağız. İkimizin de geçirdiği kötü vakitleri unutması için müthiş bir fırsat.” dedi.
Oğlan yatak odasına doğru yöneldi. Kız arkasından bağırdı,
“Yatağın üstünde senin için bir şey var, bakmayı unutma…”
Yatak odasından bir sevinç nidası yankılandı,
“Sen ciddi misin, en sevdiğim seriden hem de.”
Mumları tekrar yaktılar, yemekleri ısıttılar. Lezzetli bir akşamdı…




Yorum bırakın