“Bazen şöyle hissediyorum: Olumsuzlukları o kadar sık dile getiriyoruz ki, bir süre sonra başka hiçbir şeyi göremez hâle geliyoruz. Sorumluluklara, yorgunluklara, hayal kırıklıklarına sığınıyoruz. Ama bu sığınak bizi korumuyor, sadece uyuşturuyor. Haklı çıkmak uğruna bile bile felaketlere kafa atıyoruz. Peki ya bir şeylerin gerçekten yoluna girmesi için gösterdiğimiz çaba? Ne zaman son kez hayalim için…

Okumaya devam edin…

bunalım

Gökyüzünde süzülme fikri her zaman içimi kıpır kıpır eder. Martılar bu yüzden bu kadar çok gülüyor olmalı—özgürlüklerini sonuna kadar yaşıyorlar. Hele ki bir simit parçasını yakaladılarsa, o an dünyanın en mutlu canlısı oluyorlar. Altlarında uzanan denizse hem huzur dolu hem de garip bir şekilde sınırlayıcı… Onu izleyebilirim, ama ötesine geçmek hep hayal gibi kalıyor.

“Sence bir gün şu gemilerden birine binip, hayallerimize doğru gider miyiz?”

Erkek arkadaşımın sesi, düşüncelerimin arasından sessizce süzüldü. Sanki zihnimi okumuş da tam zamanında eşlik etmişti.

Derin bir nefes aldım. Önce gökyüzüne, sonra gözlerinin içine baktım.

“Keşke… Ama arkamızda o kadar çok sorumluluk, görev, beklenti var ki. Her adımda olumsuzluklar yakamıza yapışıyor.”

AŞIRI GENELLEME

Bir veya birkaç olumsuz deneyim sonucunda benzer veya farklı diğer deneyimlerde de aynı olumsuzluğu yaşayacaklarına dair inanca dayalı bir bilişsel çarpıtmadır. Rasyonellik ve işlevsellik dışıdır. “Hep olumsuzluklar beni bulacak”, “bu girişimim de diğerleri gibi başarısız olacak”, “bütün ilişkilerim aldatılmayla sonuçlanacak” vb.

Bu kadar rasyonel olmak istemezdim ama gerçekler hep elimize tutuşturulan bir kâğıt gibi; gözümüzün önünde, buruşuk ama inkâr edilemez.

“Bazen düşünüyorum da, ya en büyük engel kendi zihnimizse?” dedi. “Ya biz o kumda ağlayan çocuklarız—mızmızlanıyoruz ama kumdan çıkmak için de hiçbir şey yapmıyoruz?”

Ne demek istediğini tam kavrayamamıştım. Fakat yönelttiği soru belli ki yapacağı bu konuşmanın ön hazırlığıydı.

“Nasıl yani?” dedim kısaca.

Kendisini biraz daha doğrulttu. Gözlerinde ciddiyet ve aynı zamanda sıcak bir kararlılık vardı. Bir profesör gibi değil, daha çok bir dost gibi konuştu.

İÇSEL ÇATIŞMA

“Bazen şöyle hissediyorum: Olumsuzlukları o kadar sık dile getiriyoruz ki, bir süre sonra başka hiçbir şeyi göremez hâle geliyoruz. Sorumluluklara, yorgunluklara, hayal kırıklıklarına sığınıyoruz. Ama bu sığınak bizi korumuyor, sadece uyuşturuyor. Haklı çıkmak uğruna bile bile felaketlere kafa atıyoruz. Peki ya bir şeylerin gerçekten yoluna girmesi için gösterdiğimiz çaba? Ne zaman son kez hayalim için bir adım attım diye sorduğumda, uzun süre düşüyorum cevabı bulmak için.”

Kendini Gerçekleştiren Kehanet

Olumsuz bir durum, yaşantı, gelecek hakkında o yüksek bir inanç ve düşünce pratikleri vardır. Kişi bu olumsuzluğu yaşayacağına dair genelde güçlü bir inanç duyduğundan bilinçte ciddi bir gerilim oluşur. Kişi, bilinç altında kendisini o olumsuzluğa götüren bütün yolları deneyebilir. Sonuç ise “ben demiştim bak oldu” ile biter. Örneğin; trafik kazası gerçekleştireceğine dair düşünsel anlamda yoğun uğraşları olan biri, trafikte daha dikkatsiz ve kazaya açık bir hale gelebilir. Zihinde oluşturduğu bu gerilim, bilişsel süreçlerini etkileyebileceğinden, kendini kazaya sürüklemiş olabilir.

Evet işte gelmişti zemin hazırladığı konuşma. Söyledikleri içimi huzursuz etmişti, bir savunma geliştirerek cevap verdim.

“Yani diyorsun ki: hayat o kadar kötü değil, ben uyduruyorum. Tüm bu kaygılar, görevler, yükler… Benim kafamın oyunu.”

Başımı yana çevirdim, gözlerim denize takıldı. Hafif dalgalar kıyıya vuruyor, sanki içimdeki karmaşayı dışarıdan seyretmeme yardım ediyordu.

“Yine aynı tuzağa düştün işte,” dedi usulca. “Sadece senin için değil ki bu. Hayat adil değil, evet. Ama bu, hiçbir zaman fırsatlar barındırmadığı anlamına gelmiyor. Korkuyor olabilir miyiz? Şikayet etmek harekete geçmekten daha mı kolay? Dürüst ol, en son ne zaman bir şeyi sadece seni mutlu ettiği için yaptın? İçinde seni çocuk gibi heyecanlandıran bir şey?”

ÖZ FARKINDALIK

Kişinin kendisi hakkında; ruhsal, fiziksel, bilişsel ve gelişimsel anlamda gerçekçi ve objektif bir şekilde yaptığı çıkarımlar. Örneğin; rahatlatıcı ve kalın bir sesim var, sorunlarımı genelde bastırarak ertelerim, hayal gücüm yüksek fakat istikrar konusunda sorunluyum vb.

Sustum. Cevaplarım vardı ama yetersizdi. Tatlı yemek, kuzenlerle okey oynamak, biraz ders çalışmak, dondurma… Bunlar güzeldi ama hayal değildi. Hayal… o başka bir şeydi.

“Zor bir soruymuş,” dedim fısıltıyla.

Gülümsedi, ama içinde biraz sitem de vardı.

YÜZLEŞME

“Keman virtüözü olmak istiyordun mesela. Çocukken yıllarca kursa gittin. Ne oldu o hayale?”

Sanki keman kutusunun üstündeki tozlar içime sinmişti. Ne zaman elime aldım en son? Hatırlamak bile zordu.

“Var aslında hâlâ,” diyebildim.

“Peki, en son ne zaman çaldın? Şöyle gerçekten—ruhunu katarak?”

Sustum. O kadar uzun zaman olmuştu ki, parmaklarım notaları değil suçluluğu hisseder gibiydi.

“Önerin ne peki?” dedim, biraz alaycı ama samimi bir merakla.

İçten içe biliyordum: bu konuşma, yıllardır kurduğum savunmaları tek tek yıkıyordu.

“Bak, şöyle yapalım,” dedi. “Hayallerimizi ve sorumluluklarımızı ayrı ayrı yazalım. Hedeflerimizi küçültmeden ama ulaşılabilir parçalara ayırarak, günde sadece bir saatimizi ayıralım. Sabahları yürüyüşe çıkalım. Güzel bir kahvaltıyla güne başlayalım. Akşamları hayallerimize yatırım yapalım—araştıralım, çalalım, oynayalım, okuyalım… Uykumuzu da düzene sokalım. Ve haftada bir, sinema gecesi mesela. Hatta ortak kitap okuyup tartışabiliriz.”

Duraksadı. Gözlerinde daha derin bir cümle gizliydi.

“Ve en önemlisi, olumsuz düşüncelerimizi masaya yatıralım. Kendimize dürüstçe. Onların yerine daha mantıklı, daha yapıcı düşünceler koymaya çalışalım. Kontrol bizde olsun. Felaket senaryolarına değil, inşa ettiğimiz umutlara odaklanalım. Gözlemciyi gözleyelim, merceği kendi zihnimize çevirelim”

YENİDEN ÇERÇEVELEME

Olumsuz düşünceyi kanıtları ve detayları ile ele alıp bunun yerine daha akla yatkın, gerçekçi ve işlevsel alternatif bir olumlu düşünce üretmek ve bu bakış açısıyla yaklaşmanın kazanımlarını fark etmek.

Düşüncesi bile iyi hissettirdi. Belki başarabilirim. Belki de yalnız yürümeyeceğim.

KABUL

“Peki,” dedim gözlerine bakarak. “Bu yolda sen de benimle olacak mısın?”

Yüzüne, beni mutlu eden o tanıdık gülümseme yerleşti.

“Ben zaten o yolun başında seni bekliyorum.”

Umut dolmuştum. Bir kahkaha attım. Sıcak, içten, yıllardır unuttuğum türden bir kahkahaydı.

“N’oldu, neden gülüyorsun?” dedi merakla.

Ayağa kalktım, hafifçe kolundan çektim.

“Hadi, kalk. Gidiyoruz.” dedim.

“Gidiyoruz mu? Nereye?” şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu.

“Elbette kemanımı bakıma götürmeye! Yeterince paslandı.”

Bir an duraksadı, sonra o da güldü. Paylaştığımız bu tebessüm, sadece iki insanın arasında değil, bir başlangıcın tam ortasındaydı.

Güneş yavaşça yüzümüze vuruyordu. Martılar hâlâ gülüyordu ama bu sefer bana eşlike ederek.

Yorum bırakın